BİR EREĞLİLİ, EĞİTİMCİ RAHİM DEMİRBAŞ
Son zamanlarda televizyonlarda yayınlanan Vakıfbank reklamı ile Türkiye'nin ilgisini çeken orman sevdalısı bir insan, bir bilge emekli matematik öğretmenimiz Ereğlili Rahim Demirbaş hocaya orman dede mi desek? şaka yollu ,mandıralar kentindeki mandıra filozofumu desek? başarılı eğitimciliği ve Köyündeki araziyi ağaçlandırmaya yönelik çalışmaları nedeni ile, Ereğli mizin Karapınarımız’ ın Temacısı ,Hayrettin Karaca’sı olarak bilinmektedir.Türkiye geneli gazetelerin köşe yazarlarının en çok tanıdığı Ereğlilidir . Rahim hocayı Ereğli'de de ve Karapınar dada tanımayan yoktur. 20 yıla yakın süredir vaktinin ve servetinin önemli bir kısmını bu işe vakfetmesi ve farklı işlerdeki cesareti ile örnek insan rolüyle bölgecilik ve siyaset üstü bir kimlik olarak aramızda bulunmuştur. Bölgemizde oluşan iklim değişikliğine ,kuraklığa,erezyona ,sulak alanların yok olmasına,tarım toprağının tuzlanmasına karşı harekete geçen ilk sivil toplum gönüllüsü ve lideridir.
Konya gazi lisesindeki eski öğrencisinin bir anısı ile başlayalım
Konya Gazi Lisesi (bizim öğrencilik yıllarımızda adı Erkek Lisesi idi) öğrencisi olduğum 1969 – 1972 yılları arasında tanıdım hocayı, Cebir dersimizin zeki ve son derece disiplinli hocasıdır Rahim Demirbaş, Türkiye’nin medar-ı iftiharı insanlardan biridir. Öğretmenliğinde son derece müşfik fakat bir o kadar da disiplinli olan, mazlumu koruyan, zalime hasım kesilen, prensiplerinden zerre kadar taviz vermeyen birisi idi.
Okulumuzda ,Okula okumak için değil haylazlık için gelen ve gariban öğrencilerden haraç bile toplamaya kalkan hergele mi hergele bizlerin arasındaki lakabı «Karagöz» olan ve bizlerden ortalama 4 yaş büyük bir arkadaş vardı. Asıl ismini hatırlamıyorum bile
Karagöz herkese çatar, öğretmenlere bile «illallah» dedirtirdi. Bir gün Rahim hocaya da bulaşmak gibi bir hata işledi ve bu onun sonu oldu. Rahim hocam güreş sporuyla ilgilenmiş ve şampiyonlukları olan bir hocaydı. Sırım gibiydi ve çok güçlü bir yapısı vardı. Karagöz o gün öyle bir ders almıştı bırakın dayılık yapmayı, millete belâ falan olmayı, okulda dahi duramadı, çekip gitti. Rahim hocanın ona verdiği dersi bizzat görme şansım olmuştu. Dersliğimizin kapısı açık Rahim hocanın derse girmesini bekliyorduk. Birden koridorda bir gürültü oldu. Karagöz hocaya bağırıyor ve sanırım hoca derse gir diyor, o da “girmiyorum lan var mı diyeceğin” gibi bir şeyler söylüyordu. Tabi bütün sınıf koridora çıkmıştık. Rahim hoca tam da o sırada öyle bir yumruk attı ki bizimki hani iki seksen derler ya, öyle; çam gibi devrildi sırt üstü. Kaşı yarılmıştı ve fena halde kanıyordu..
Apar topar birkaç arkadaşımız Karagöz’ü alıp sağlık ocağına götürdüler. O günden sonra Karagöz okulun civarında bile görülmedi. Tasdiknamesi de verilmiş, işi bitmişti.. Rahim Hoca ise, artık tam bir efsane olmuştu.. Karıncayı bile incitmeyen, tabiat aşığı bu adamın o yumruğu sabır taşının çatlamasına güzel bir örnektir. Muallimlik hayatı boyunca başka tek bir fiske vurduğu öğrencisi yoktur. Bırakın köteği, dayağı; yeri gelir mütevâzi maaşından harçlık bile verirmiş fakir yatılı arkadaşlara.
Yıllar sonra Anadolu bozkırında erozyonun en şiddetli hissedildiği , Türkiye'nin en az yağış alan bölgesinde rahim hocamızın yeni bir gayreti ve başarısını duyduk, bozkırın içerisinden bir vaha çıkarmış erozyona karşı yine örnek bir tokat atmıştı ki yine dillere destan olmuştu.
Rahim hoca asıl yeşil sevgisi ve muallimliği ile şöhret oldu. Öyle yalancı bir şöhret değildi, hakikaten bu şöhreti de hak etti. Hayırlı çok hayırlı bir iş yaptı ki, Hz Peygamberin“kıyametin koptuğunu görseniz ağaç dikiyorsanız buna devam edin” sözünü rehber edinmişti o. . Rahim hocamın fikir ve davâ adamı yönünü de bilenler bilir. memlekete Son derece kıymetli hizmetleri olmuştur. Bildiğim bir şey varsa, o her yönüyle mükemmel bir hoca, iyi bir insandır.
Aldığı 500 dekarlık arsaya ilk fidanları 1998’de dikti. İç Anadolu’da yetişen 110 çeşit ağacı tercih etti ve 32 bin ağaca ulaştı. 8 kilometre uzakta su buldu, boru döşetip getirtti. 75 kilometre damlatma borusu döşetti. 6 havuz açtırdı. Binlerce ağacın bakımı için 3 kişilik ekip kurdu. Çok su isteyenleri hiç dikemediğini. En çok sedir, meşe, akasya, dişbudak, badem, ceviz diktiğini Birkaç türde meyve ağacı grubundan bulunduğunu bölgenin ikliminin değiştiğini ispat etmek amacıyla. Antep fıstığı bile dikti. o dağda Antep fıstığının yetiştiğini gösterdi. İlk diktiği sedirler 13 metre oldu. Şuanda 36 bin ağaçlık birkaç parçadan oluşan geniş ormanın sahibidir.
Bir zamanlar ülkemizin en büyük sulak alanlarından birine sahipti yeşil Ereğlimiz, son 10 yıldır kuraklık,ve iklim değişikliğini bölgemiz hissediyor, Ereğliyi de yakından ilgilendiren ve rahim hocanında 20 yıldır bizi uyardığı geleceğimiz ilgili
Bilim adamlarının katkılarıyla hazırlanan Türkiye'nin önümüzdeki yarım asırda tarım sektörünün geleceğine ve iklim değişikliğinin biz hangi noktalara götüreceği ile ilgili araştırmalara ve projeksiyonlara bir bakalım.
tarım toprağının 1 santimetresinin oluşması tam 500 yıl sürüyor. Tarım yapabilmek için en az 40 santim kalınlığında toprağa ihtiyaç var. Bu toprak 20 bin yılda oluşuyor. Ve maalesef bugün erozyon sonucu Anadolu’nun tarım toprak katmanı artık sadece 20 santim. Bu 1950’den bu yana uygulanan hatalı tarım ve vahşi sulama politikalarının bir sonucu. 12 bin yıldır tarım yapılan bu topraklarda 11 bin 940 yıl toprak kaybedilmemiş, ama son 60 yıl içinde endüstriyel tarım sebebiyle tarım toprağımızın yarısını kaybettik. mevcut göllerimizin ve sulak alanlarımızın yarısı da kurudu. Böyle devam edersek 2055’te Anadolu’da bir sap maydanoz bile yetiştiremeyeceğiz.
NASA RAPORU: ÇÖL OLACAKSINIZ
NASA’nın yaptığı bir araştırmaya göre erozyon bu hızla devam ederse Türkiye 2040 yılında Sahra Çölü’ne dönmüş olacak.
Peki Türkiye çöl olursa Afrika’ya ne olur? Cevabı net; Yaşanmaz olur Bu sebeple kitlesel bir göç dalgası yaşanacak güneyden kuzeye... Ve geçiş noktası da yine Türkiye olacak. Yani sadece kuraklık ve kıtlıkla değil, bir de göçle mücadele etmek zorunda kalacak
Avrupa Birliği sınırlara duvar çekmeye başlamış bile. Frontex adında bir örgüt kurulmuş. Bu örgüt göçe karşı dış sınırlarını korumak için Avrupa Birliği’nin ordularını kullanma yetkisine sahip. “Bu örgütün emriyle her gece İspanya donanmasına ait bir gemi Atlantik Okyanusu’na, bir gemi de Akdeniz’e açılıyor ve Afrika’dan gelen göçmen kayıklarını kovalıyor. Buldu mu ne yapıyor? Buldu mu ne yapıyor tartışmasına 2005 yılında İngiltere ‘Batırsın’ yanıtını veriyor.
Bizim için daha da önemlisi şimdiden Yunanistan-Türkiye sınırına çelikten duvar örüyorlar. Her gün 845 kaçak göçmen sınırı aşmaya çalışırken yakalanıyor Türkiye’den Yunanistan’a geçmeye çalışırken. İşte bunu engellemek için 4 milyar dolarlık bir proje hayata geçiyor, ülkemizi Afrika’dan gelecek göç dalgasına karşı tampon bölge olarak kullanacaklar. O zaman bu göçmenleri de bizim barındırmamız ve beslememiz gerekecek, zira Cenevre Anlaşması’na göre en az altı ay bu göçmenlere bakmak zorundayız!
Düşünün maydanoz yetiştiremeyecek bir ülke göçmenlere nasıl kucak açsın? Tek çare kalıyor benzer bir duvar çekmek, insanlığa sığmasa da! Peki bunu becerebilir miyiz? Güney sınırını koruyamayan bir ülke, milyonlarca aç insanın göçüne karşı nasıl koruyacak
Projeksiyonlara göre, Türkiye’nin tümünde ortalama 1.5-2 derecelik bir ısı artışı bekleniyor 2055’e kadar, Marmara ve Karadeniz kıyıları dışında tarım yapmak mümkün olmayacak. Türkiye zaten tarım arazilerinin yüzde 50’sini kaybetti. Erozyon bu hızla sürerse, küresel ısınmanın da etkisiyle 40 yıl sonra Türkiye’de tarım toprağı kalmayacak gibi. Çünkü ortalama 2 derecelik bir ısı artışıyla tahıl üretimi ortadan kalkar. Ama bakın bu arada Sibirya’da da iklimde 2 ile 4 derece artış olacak. Yani bugünkü Sibirya stepleri geleceğin tarım alanları olacak.
2065’te Afrika hiç yaşanamayacak bir kıta gibi görünüyor. 2095’te ise Afrika tümüyle terk edilmiş bir kıta olmak zorunda kalacak. Dünya genelinde insan müdahalesi sonucu 48 milyon kilometrekare tarım arazisi çölleşti. 110 ülke çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya.
Birleşmiş Milletler İklim Paneli’nin hazırladığı 2025 ve 2035 yılı ısınma haritalarına Afrika açısından bakarsak aşağı yukarı 1.5-2 derecelik bir ısı artışı olacak. Bugün hâlâ Sudan’da Güney Darfur’ da ve Batı Afrika’da bazı bölgelerde tarım yapılabilmektedir. Ama çok kısa bir zaman sonra 2035’te artık ona imkan kalmayacak
Şu anda dünyanın yaz-kış, gece-gündüz ısı ortalaması 16 derece... 1.5 derecelik bir ısı artışı dendiğinde, bu ortalama ısının 1.5 derece artacağı anlamına gelir. Orta yaz ısısı olarak ele alındığında gündüz 8-10 derecelik bir artış anlamına gelir ki, bu da kavurucu, çöl sıcakları demektir. Yani Suudi Arabistan sıcaklarını biz burada yaşayacağız. Bu da Türkiye’nin güneyinde artık tarım yapılamayacağı anlamına gelir. Türkiye’de Akdeniz kıyılarında yaşanan sıcaklıklar ise Karadeniz kıyılarına kayacak.
Dünyada 1 milyar aç insan var. Hepimizin bildiği gibi bunların 950 milyonu Afrika ve Asya’da yaşıyor. Küresel ısınma sonucu açlık daha da artarsa buradaki insanlar göç edecektir. Nereye? Zengin Batı’ya! Zengin Batı’ya göç etmenin ise iki yolu var; ya Türkiye üzerinden karayolu ya da Akdeniz üzerinden kayıklarla.
Bir pirinç tanesini ektiğiniz zaman 3 bin pirinç tanesi elde edersiniz. Bu kadar ucuzdur pirinç üretimi. Ama çamurda yetişir pirinç. Ve oradaki bakterilerin yarattığı metan gazının küresel ısınmaya etkisi yüzde 7 civarındadır. Ama beş para etmez pirinç tahılı, protein değeri en düşük, glisemik endeksi en yüksek, yani en kolay şişmanlatan en az protein veren pirinç, bire 3 bin verdiği için, birilerini kolay zengin ettiği için hiç kimse ondan vazgeçemiyor. Üstelik küresel ısınmaya yol açtığı halde kimse ağzını açmıyor. “Aman mısırdan biyoyakıt yakalım!” diyor. Tabii bu arada mısır fiyatları yükseldiği için, ana gıda olarak mısırı kullanan Afrika’da daha çok insan gıdaya ulaşamaz durumda kalacak İşte küresel ısınmaya karşı oluşturulan Kyoto Protokolü mantığı bu!
Yanlış tarım politikalarıyla 60 yılda erozyona topraklarımızın yarısını verdik. Küresel ısınmanın etkileri ortaya çıkmadan heba edilen miktar bu. Şimdi bir de çölleşmeyle de karşı karşıyayız. Zira Akdeniz havzası, küresel ısınmanın en büyük kurbanı olacak
Dünyada 1 milyar aç insan var. Hepimizin bildiği gibi bunların 950 milyonu Afrika ve Asya’da yaşıyor. Küresel ısınma sonucu açlık daha da artarsa buradaki insanlar göç edecektir. Nereye? Zengin Batı’ya! Zengin Batı’ya göç etmenin ise iki yolu var; ya Türkiye üzerinden karayolu ya da Akdeniz üzerinden kayıklarla
- Önümüzdeki yıllarda Türkiye’ye Afrika’dan çok büyük bir göç dalgası olacağı düşünülmekte
2010 yılında 10 aylık bir süre içinde Türk-Yunan sınırını geçmeye çalışırken yakalanan göçmenlerin sayısı 32 bin. Bunlar Afganistan, Somali ve Irak uyruklu insanlar. İşte bu nedenle Meksika ile Amerika arasında bulunan göç engelleme duvarının aynısının Türkiye-Yunanistan arasına örülmesi kararı alındı.
Birleşmiş Milletler bütün bu küresel ısınma karşısında sadece karbondioksit ve fosil yakıtı ele alıyor. Diyor ki, Biz karbondioksit emisyonunu biyoyakıtla azaltırız. Kapitalizmde bir model var. Bir küresel gerçeği ele alırsın, sonra birtakım şirketlerin zengin olabileceği tarzda bir çözüm önerisinde bulunursun. 1960’larda yeşil devrim döneminde, “Dünyada bir milyar aç var. O halde biz yüksek verimli hibrit tohum kullanmalıyız denmiştir. Sonra, “Dünyada bir milyar aç var. Biz yüksek verimli GDO tohumları kullanmalıyız dendi. Hep çözümler bazı şirketlerin zengin olmasına yönelikti. Şimdi de Evet küresel ısınma var. Çare biyoyakıt deniyor. Acaba çare o mu? BBC’de yayınlanan bir çalışmada en az 12 çeşit biyoyakıtın çevreye fosil yakıtlardan daha zararlı olduğu ortaya çıktı.
Mustafa Özyıldız
Kastamonu Üniversitesi -Müdür
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.