SIKINTI HALLERİNDE ŞEHİRLİ PSİKOLOJİSİ
Savaş yıllarında , tabii afetlerde halkın sıkıntıları hikayeciler ve romancılar tarafından yazılır. Bunun örnekleri milli edebiyatımızda olduğu gibi, başka edebiyatlarda da görülebilir. Savaş, kıtlık, deprem gibi kriz hallerinde halkın nasıl davrandığı veya toplulukların davranış şekilleri şehirli ve köylülere göre farklıdır. Son günlerde yağan kar ve yağmurla oluşan seller ve bazı yerlerdeki aşırı kar sonucunda oluşan buz, bu hikayeleri hatırımıza getirdi.
Geçtiğimiz yıllarda ülkemizin büyük bir kısmında ya bol yağışlar oluyor güney sahillerinde seller, büyük kent merkezlerinde kar ve buzlanma hayatı büyük ölçüde etkilliyor Özellikle kar yağışı sebebiyle okulların tatil oluşuna öğrenciler sevinmekteler. Ancak bazılarımız "Kar neden yağdı ki ?" edasıyla memnuniyetsizliğini ifade ediyor. Nitekim İstanbul'da otobanda mahsur kalan birisi hemen yetkilileri göreve davet ederek valinin ve belediye başkanının görevden alınmasını talep etti. Bir başkası da spikerin "Yağış aniden yarım saat içinde iniverdi" sözüne "Arkadaş (!) ben vergimi veriyorum" sözüyle karşılık verdi. Ankara'da bir vatandaşımızda bir muhalefet partisi genel başkanına kardan şikayet etti. İyi ki, genel başkan "Geçtiğimiz seneler kuraklık vardı. Şimdi rahmetin bol olması ne güzel" türünden cevap verdi.
Geleneksel çarşı yapısında, esnaflar iş yerlerinin önlerini temizlerdi. Sokaklarda da aynı temizlik yapılırdı. Yapılan araştırmalarda karadenizde aşırı yağışlarda dere taşmalarında sebebin dere yatağına atılan buzdolabı çamaşır makinesi ,vb hurda araçlar ve aksamlar olduğu ortaya çıktı.
Maalesef günümüzde bu anlayışın ve faaliyetlerin azaldığını görüyoruz. Halbuki Avrupa ülkelerinde işyerlerinin ve evlerin önünün bakımı vatandaşlara aittir. Bu görevi yapmayan vatandaşlara hayli yüksek miktarda cezalar kesilir. Belediyeler de kamuya açık alanları temizler ve düzenler. trafik kazaları gibi olaylarda halkın bilinçsiz ilk yardım gayreti yaralılarda kalıcı sakatlıklar oluşmasında hala önemli sebeplerden birisi konumundadır.
Televizyonda yukarıda bahsedilen vatandaşlarımızdan "Nerede yetkililer?" diyenlerin önemli bir kısmının arabalarında zincir olmadığı anlaşıldı. Tabii ki burada şehirli psikolojisini incelemek gerekir. Ne tuhaf ki şehirli, beton yığınlarının arasına sıkışıp kaldığı için kendisini bekleyen kuraklık tehlikesine aldırmadan kar yağışından şikayet edebilmektedir.
Şehirli çalıştığı ve yaşadığı mekan itibariyle tabiattan uzaktır. Bu bakımdan teknolojinin esiri durumundadır. Tabiat şartlarında beklenmedik bir durumun ortaya çıkması veya o şartlara uymada bir alet vb. eksiklik halinde sıkıntı büyük demektir. Köy hayatında bu eksiklikler biraz daha rahat algılanabilir. Demek ki, doğal ortamdan çok fazla uzaklaşmamak gerekiyor.
BÜYÜK AFETLER JAPONLAR VE ÇIKARACAĞIMIZ DERSLER
İnsani değerler ile bütün dünyaya ders veren Japonlar’dan büyük deprem felaketi sonrası öğrenilmesi gerekenler.
İnternette yaygın biçimde dolaşan aşağıdaki metin Japonya deneyimine ilişkin dikkate değer noktaları dile getirdiği için, Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu’nun önerisiyle İngilizce'den çevrilmiştir.
Japonlar’dan öğrenilmesi gereken 10 temel ilke (Çeviren: Erkan Altınsoy-deprem danışmanı)
Ağırbaşlılık: Hiçbir dövünme ya da aşırı hareketlerle ıstırap ifade etme görüntüsü yok. Üzüntünün kendisi yüceltildi.
Onur: Su ve yiyecek kuyruklarındaki disiplin. Hiçbir kaba söz ya da sert el kol hareketi yok. Sakinlikleri övgüye değer.
Yetenek: Örneğin, inanılmaz mimarlar. Binalar sallandı ama yıkılmadı.
Erdem: İnsanlar sadece o anda gereksinimleri olanları aldılar. Başkaları da bir şeyler alabilsin diye.
Düzen: Hiçbir dükkân yağmalama yok. Yollarda korna çalmak, sollamak yok. Sadece anlayışlı tavırlar.
Özverili: Elli çalışan deniz suyu pompalamak için çok yüksek radyasyon içeren patlama olmuş nükleer reaktörlerin içinde girdi. Bunların yaptıklarının karşılığı nasıl ödenebilir?
Duyarlılık: Lokantalar fiyatlarında indirim yaptı. Korunmayan bir bankamatiğe hiç kimse saldırmadı. Güçlüler zayıflara baktı.
Eğitim: Yaşlılar ve çocuklar dahil herkes ne yapacağını tam olarak biliyordu. Aynen de yaptılar.
Medya: Bültenlerde kendilerini mükemmel bir şekilde dizginlediler. Aptalca konuşan muhabirler/spikerler yoktu. Sadece sakin bir şekilde yapılan habercilik. En önemlisi de, durumdan faydalanarak kolay yoldan kendine pay çıkarmaya çalışan politikacılar yoktu.
Vicdan: Bir mağazada elektrikler kesildiğinde, insanlar aldıkları şeyleri tekrar raflarına koydular ve sessiz bir şekilde çıktılar.
Ülkeleri dev bir afete uğramış durumdaki Japon vatandaşlarından dünyanın alacağı çok dersler var.
Rahmetli Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde yaşanmış bir olay ile devam edelim,
Japon eğitim uzmanları gelmiş ve ülkemizin eğitim sistemini incelemiş, Sayın Özal'ın bürokratlarının da hazır bulunduğu bir ortamda raporlarını sunmuşlar ve sonuç olarak şunu söylemişlerdi:
“Sizin eğitim sisteminizde milli ruh yok!” Turgut Özal'ın “Nasıl......?” sorusu üzerine şunu anlatmışlardı.
Biz Japonya'da okula başlayacak çocuklarımıza milli ruh şoklaması yaparız. Onları önce toplu halde hızlı trenlere bindirir, dev fabrikalarımızı, teknoloji merkezlerimizi gezdirir ülkemizin gücünü gösteririz.
Sonra da bu yavrularımızı alır Hiroşima ve Nagazagi'ye götürür, orada atom bombası atılan ve yıllardır ot dahi bitmeyen alanları gösterir deriz ki:
Eğer siz çalışmaz, bilinçlenmez ve az önce gördüğünüz teknolojiye sahip olmak için çalışmazsanız sonunuz böyle olur.
Bizim bürokratlardan biri atılır: “Ama bizim Hiroşima'mız yok ki!”
Japon uzmanın cevabı tokat gibidir:
“Sizin Çanakkale'niz on Hiroşima eder!”
Ülkemiz içinde önemli ve çok dersler alacağımız yukarıda ki detaylarla dikkatinizi çekmek isteriz
Japon uzmanın cevabına göre,
Çanakkale'miz on Hiroşima ederken
Japonların ve dünyanın bizden ders çıkarması gerekmez mi?
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.